Akşam Gazetesi yazarı Ersan Özer'in yazısı
Çok komik ve eğlenceli
edip akbayram'in ismini edi zannederdim. yani o, benim için 'edi
pakbayram'di.
ablama, 'nasil olup da koca bir günü canin sikilmadan evde oturarak
geçiriyorsun?' demistim. 'büyüyünce insanin cani sokakta oynamak
istemez ki' cevabini vermisti. uzunca bir süre büyüyüp büyümedigimi
anlamak için kendime, 'canin sokakta oynamayi istiyor mu?' diye
sormustum.
annem erkegin cinsel organini 'pipi' kadininkini 'kutu' olarak
tanimlamisti.o zamanlar trt'de cenk koray'in sundugu 'tele kutu' diye bir
yarisma vardi.
yarismacilar, 'hayir cenk bey. ben kutumu açmak istiyorum' deyince
kosarak odadan kaçardim.
dedemle parka gittigimiz bir gün trt'ciler çekim için oradaydi.
beni oynarken çektiler. yayin günü bizim aile jeneriginde gözüktügüm
çocuk programini izlemek için televizyon basina geçti. kendimi ekranda
görünce, 'beni niye parkta unuttunuuuz?' diye gözyaslarina
bogulmustum.
geri vites' kavramim yoktu. soför, kolunu koltuga atip arkaya
dogru bakinca araba otomatikman geri geri gidiyor zannederdim.
benden büyük kuzenlerim dondurmacilarin dondurma külahlarinin sivri
kismiyla kulaklarini karistirdigini söylemisti. inanmistim. hâlâ da
külahlarin
sivri kisimlarini yemem. çöpe atarim.
babaannem bir gün ölürse sevdigim dizilerin olmadigi bir gün ölsün
istiyordum.
abimle karaoglancilik oynardik. o karaoglan olurdu, beni de bizans
askeri yapardi. sonra evire çevire döverdi. çok mühim bir sey
yaptigimi sandigim için canim yansa bile hiç sesimi çikarmazdim.
bulmacalardaki, 'annenin erkek kardesi' kismina dayimin bes harfli
ismini sigdirmaya çalisirdim.
anaokulunda patates baskisi yapmayi ögrenmistik. o kadar hosuma
gitmisti ki, evde duvarlara, masa örtülerine filan basmistim. ancak sanat
merakim annemin yeni aldigi beyaz etege patatesi yapistirmamla son
bulmustu. hem
gönlünü almak hem de el koydugu patateslerime kavusmak için dahiyane bir
fikirle ögretmenimin yanina gittim. 'annem' yazisini patatese oydurttum.
sevinçle eve gelerek soyundum. renkli boyalara batirdigim patatesi vücudumun
her tarafina bastim. sonra da annemin karsisina geçtim. beni o halde
görünce aglamaya baslamisti.
madonna ile maradona'yi kardes zannederdim. kendi kendime,
'bunlarin babasi ne sansli be. bir çocugu futbolun krali, öbürü
müzigin kraliçesi'
derdim.
birinden özür diledigim zaman allah'in bana bir özür verecegini
sanirdim. sakat olacagimi düsünüp hemen 'diledigim özürü' geri
alirdim.
kurban bayrami'nda toplanan derilerden uçak yapildigini sanirdim.
uçaklarin dis yüzeyinin bu derilerle kaplandigi için türk hava kurumu'nun
topladigini düsünüyordum. uçak kaçirma filmlerinde silahla ates
edildiginde ya
da bomba patladiginda, 'ayyy! deri delindi!' derdim.
annem banyodan çiktiktan sonra babamin söyledigi, 'sihhatler olsun'
lafini 'saatler olsun' diye anlardim. bunun da, 'banyoda amma çok
kaldin' gibi bir sey demek oldugunu sanip babamin anneme kizdigini
düsünürdüm. annemin buna karsin niye sadece, 'sagol' dedigini merak
ederdim. 'ne kibar kadin, babam kizsa da hiç muhatap olmuyor'
diyerek anneme hayran, babama kil olurdum.
Babaannemin maceraları
Video kasetlerin revaçta olduğu dönemde ailecek Rocky 4'ü
seyrediyorduk. Stallone'nin Rus boksörü yendiğini gören babaannem,
'Bizim çocuk yensin diye Yasin adamıştım. Gidip okuyayım bari' demişti!
Amcam 1984 yılında Almanya'dan kutu kola getirmişti. O zamanlar
Türkiye'de kutu kola henüz yoktu. Babannem biz içtikten sonra
kutuları atmayıp bulaşıklarla beraber yıkamış, ardından da bardakların arasına koymuştu!
İzmir'de abimlerdeyken televizyonda Ajda Pekkan'ı seyreden, birkaç
gün sonra İstanbul'a döndüğünde televizyonda yine Ajda
Pekkan'a rastlayan babaannemin yorumu: 'Buraya da mı geldi bu zilli! Nereye gitsem peşimde!'
Babaannemi yıllar önce babası, bir resmi dairede işleri olduğu için
şehre götürmüş. Öğlen yemeği zamanı bir lokantaya girmişler.
Başka yer olmadığı için 2 adamın yanına oturmuşlar. Yemekler gelince babaannem biraz kendinin, biraz da babasının tabağından
yedikten sonra başlamış masadaki adamların tabaklarından da yemeye! Bir ondan, bir ötekinden! E köy sofrasında öyle olur ya.
Babaannem savaş filmi seyrederken bir sürü insanın öldüğünü
görünce, 'Ay ay ay! Valla insan ziyanlığı! Bir film için kaç tane
adam öldürüyorlar' derdi!
Babaannem gece annemlerle otururken zap sırasında bir erotik filme
rastlamışlar. Annem tabii kanalı hemen değiştirmiş ama
babaannem kısacık da olsa bir sahneye şahit olmuş. Haliyle yorumunu da esirgememiş: 'Hiç erkek dediğin kadının kıçını öper mi?
Sonra o kadının o adama saygısı, hürmeti olur mu?'
Bir gün evde futbol maçı seyrediyorduk. Babaannem gözlerini
ekrandan ayırmadan bombayı patlattı: 'Şunlara bak yahu! Ekinleri
nasıl da hiç acımadan eziyorlar. Tüh size!'
Teyzem nişanlıyken eniştem ona parfüm hediye etmiş. Anneannem de
onu sinek ilacı sanıp evin her tarafına sıkmış! Hayatında tek
gördüğü 'spreyli' şey sinek ilacı olduğu için kadıncağız haklı tabii.
Yalan Rüzgarı dizisinde yaşlı ve sosyetik bir karakter vardı.
Kadının tırnakları inanılmaz uzundu. Bir gün evcek diziyi
izliyorduk. Babaannem birden hayretle, 'Bu kadın o tırnaklarla nasıl taharet alıyor ki?!' demişti.
Babaannem ev kalabalık da olsa hep televizyonlu odada namaz kılar.
Alışmış olsa gerek, sesten hiç rahatsız olmaz. Bir gün o
namaza durmuşken biz televizyon izliyorduk. Kanalları gezerken birden babaannemin ahenkli sesi dua ile karışık bir şekilde bizi
dumurlara yelken açtırdı: 'Velem yuleeedd. Kanalı değiştirmeeee! Velem yekunlehu. Ajans başlayacaaak. Kufuven ahad!'
Babaannem köyden bize ilk defa gelmişti. Beşiktaş'ın şampiyonluk
kutlamaları zamanıydı. Bizimki caddeden geçen Beşiktaş
konvoyuna baktı baktı ve yorumu patlattı: 'Ne bitmez konvoymuş! Herhalde önemli birinin kızı evleniyor.'
MTV'de yabancı klip seyrettiğim zaman babaannem, 'Oğlum anana mı
sövüyorlar babana mı belli değil. Sen bana İnanç Dünyası'nı aç
da seyredeyim' derdi!